4 Haziran 2015 Perşembe

KO(r)KU

Her an gidecekmişiz gibi bir korkuyla yaşıyoruz. Hiçbir şeyin, hiçbir anın teminatı yok. . Sanki sadece bunun için yaşayıp, öleceğiz; bir hayvan gibi. Her an avlanmaya müsait. Sonumuzu bilmiyor oluşumuzun o kahreden merakı işte? insan, ne kadar korksa da sonunu merak etmeden duramıyor.

Ama ben daha çok gitmekten ve terkedilmekten korkuyorum.En çok da terkedilmekten. Bu yüzden hep ben gidiyorum. Bir yerde herkes gittikten sonra yalnız başına oturmuş da bir türlü kalkamamış gibiyim.Geçmiş diyorum, hiç geçmiyor. Üstü tozlanıyor belki, belki tamamen kaplanıyor tozla.. Sonra bahar geliyor ve onunla birlikte hafif bir rüzgâr. Rüzgâr sıcak, rüzgar yumuşak.. Bütün o tozu silip süpürüyor. Ulan diyorum bu yok olmamış mıydı?! Yoktu derken dokunuşunu hissediyorum, kokusunu duyuyorum, içim acıyor.

Sonra "şimdi" geliyor. Hey! diyor. Bak, ellerini tutuyorum, gözlerine bakıyorum. Seni seviyorum. Seninle yürümek, koşmak istiyorum. Geçmişine takılırsan düşersin diyor.

Fakat ben eskiden olsa kendimi emanet edebileceğim bir dosta koşardım. kayıtsız ve tasasızca koşardım. koşmayı değil sevinci imtihan ederdim. yürümek demiyorum. bilmem farkettiniz mi? koşmak diyorum. insanın koşarken ki halini hiç düşündünüz mü? yüzünün, kollarının, göğsünün ve bacaklarının bürüdüğü hali gözününüz önüne getirin. çünkü bir insan en fazla koşarken kayıtsızdır. insanın kayıtsız kalabildiği kaç tane anı var ki? Ve bi engelli koşuda gerideki engele takılıp elenmek, yarış dışı olmak kadar mantıksız bir şey olamaz.

Velhasıl haklı diyorum.. Geçmişi affediyorum, küs kalmak da biraz zulüm zaten. Şimdinin elinden tutup koşmaya başlıyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder